Son yıllarda teknolojik cihazlar hayatımızda büyük bir yer kaplamaya başladı. Uzmanlar, bu durumun davranış kalıplarımızda bazı değişimler meydana getirebileceğini belirterek uyarıyor.
2010 yılı öncesinde ebeveynler, çocuklarının tam olarak nerede olduğunu bilmezlerdi. Eşler ya da sevgililer de birbirlerine her an ulaşamazlardı. Bu durum, o dönem oldukça doğaldı. İnsanlar belirsizlikle yaşamayı öğrenmişlerdi. Endişelerini bastırır, sevdiklerinin bir şekilde güvende olduğunu varsayarlardı.Bugün ise koşullar tamamen değişmiş durumda. Artık neredeyse herkese her an ulaşmak mümkün. Bir anne ya da baba çocuğuna mesaj attığında birkaç dakika içinde cevap bekliyor. Cevap gelmezse panik ve öfke gibi duygular devreye giriyor.
Akıllı telefonların kaygılı bağlanmayı teşvik ettiğini öne süren Klinik psikolog Corinne Masur, bu görüşün psikolojik açıdan desteklenebilir olduğunu savundu.Psychology Today'de yer alan habere göre, bugüne dek bağlanma stilleri üzerine pek çok şey yazıldı ancak popüler kaynaklardaki bilgilerin çoğu yanıltıcı. Bu kavramı ilk tanımlayan isim ise psikolog Mary Main.
Main, kaygılı bağlanmanın bakım veren kişinin tutarsız davranışları sonucunda geliştiğini aktarıyor. Bu tarzda bağlanan çocuklar, bakım verenden ayrıldıklarında yoğun stres yaşıyor ve geri dönüşte bile tam anlamıyla rahatlayamıyor.
Üstelik kaygılı bağlanma sadece çocuklar için geçerli değil. Günümüzde, bazı ebeveynler de çocuklarına karşı aynı türde bir kaygılı bağlanma sergileyebiliyor. Özellikle akıllı telefonlar sayesinde sürekli bağlantıda olabilme imkânı, bu kaygının beslenmesine katkı sağlıyor.Bu durum, aralıklı pekiştirme (intermittent reinforcement) olarak bilinen bir psikolojik süreci tetikliyor. En güçlü öğrenme biçimi olarak bilinen bu mekanizmada, düzensiz aralıklarla gelen yanıtlar, davranışın artmasına neden oluyor.Günümüzde birçok insan, sevdiklerinin nerede olduğunu bilmeye o kadar alıştı ki artık belirsizliğe tahammül edemiyor. Cevap gecikince ise kontrol ihtiyacı devreye giriyor.
Peki, bu sürekli bağlantı hâli, hem ebeveynler hem çocuklar için ne kadar sağlıklı?Uzmanlara göre sürekli iletişim halinde olmak, çocukların kendi başlarına problem çözme, yalnız kalabilme ya da duygusal dayanıklılık geliştirme becerilerini sınırlayabiliyor. Öte yandan, ebeveynlerin de çocuklarına olan güveni zedelenebiliyor.
Bu noktada şu sorular gündeme geliyor:
Ebeveynler olarak çocuklarımızla bu kadar sık iletişimde olmak bize gerçekten iyi geliyor mu?
Çocuklarımızın her an bize ulaşabilir olması onlar için sağlıklı mı?Bu soruların kesin cevapları olmasa da, üzerinde düşünmeye değer. Peki ebeveynler ne yapabilir?
Çocuğunuza ne sıklıkla iletişim kurmak istediklerini sorun.
Takip uygulamalarının onları rahatsız edip etmediğini öğrenin.
Hangi davranışların sınır ihlali, hangilerinin destekleyici olduğunu birlikte belirleyin.
Her yaşta çocuk, yeterli düzeyde bağımsızlığa ihtiyacı duyar. Bu ihtiyaç yaşa göre değişse de, bu konuda açık ve sağlıklı iletişim kurmak önemlidir.