Sessiz vazgeçiş: Minimumda yaşamak

“Sessiz Vazgeçiş” artık yaygınlaşıyor. İnsanlar hayatın her alanında sadece zorunlulukları karşılıyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, yazdı.

24 yaşındaki mühendis Zaid Khan' ın TikTok'ta paylaştığı videoyla dünya çapında viral olan "quiet quitting" (sessiz bırakma) kavramı, yaptığı işin en az gerekliliklerini yerine getirmek ve kesinlikle gerekli olandan daha fazla zaman, çaba veya coşku harcamamak anlamına geliyor. Bu "en az efor" psikolojisi, sadece dünyada değil Türkiye'de de öğrencilerden ev kadınlarına, toplumsal rollerden kişisel ilişkilere kadar yaşamın her alanında kendini gösteriyor.
"Sessiz vazgeçiş" olarak da adlandırabileceğimiz bu durum, insanların hayatlarındaki sorumlulukları tamamen bırakmamaları, ama onlara olan ilgi ve enerjilerini en az seviyeye indirmeleri anlamına geliyor. Veriler de bu durumun ciddiyetini ortaya koyuyor: Bütün dünyada yaygınlaşan bu durum ülkemizde de kendisini gösteriyor: 2024 itibarıyla Türkiye'de çalışan bağlılığı oranı yalnızca yüzde 14 olarak açıklanırken, çalışanların yüzde 61'i "kopuk", yüzde 25'i ise "tamamen kopuk" durumda.
Sessiz vazgeçiş, özünde hayatın her alanında "sadece zorunlu olanı yapmak" anlayışının benimsenmesi. Bu sadece işyerinde fazla mesai yapmamak değil; öğrencilikte sadece geçer not almakla yetinmek, evde sadece temel işleri yapıp kişisel gelişimden uzaklaşmak, toplumsal ilişkilere olabilecek en az seviyede katılım göstermek anlamına geliyor. İnsanlar rollerini tamamen terk etmiyor, ama o rollerdeki motivasyonlarından sessizce vazgeçiyor. Akademik hayatta yapılan araştırmalar, lisans öğrencilerinin akademik öz disiplin algıları ve bu sessiz vazgeçiş düzeyleri arasında olumsuz yönlü, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişki olduğunu gösteriyor. Öğrenciler artık sadece geçer not almak için çalışıyor, ders dışı etkinliklere katılmıyor, grup çalışmalarında en az katkı sağlıyor. Bu durum sadece gençlerle sınırlı değil. Ev kadınlarında yapılan çalışmalar, kadınların cinsiyet algılarının tükenmişlik ve kendine yabancılaşma düzeyleriyle doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Geleneksel rollerden beklenen sürekli mükemmellik arayışı, birçok kadını da bu sessiz vazgeçişe itiyor.
Türkiye'de sessiz vazgeçişin bu denli yaygınlaşmasının arkasında çok boyutlu nedenler var. İlk olarak, ekonomik belirsizlikler önemli bir etken. 2024 verilerine göre mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı yüzde 49,6'ya düşerken, hayat pahalılığı yüzde 29,2 ile en önemli sorun olarak görülüyor. Ekonomik zorlanmalar karşısında insanlar, fazladan çaba harcamanın kendilerine bir yarar sağlamadığını düşünerek hayatlarındaki birçok alandan sessizce vazgeçmeye başlıyor. Toplumsal baskı da bu durumu besliyor. Türkiye'de geleneksel olarak her alanda "en iyi" olma beklentisi, çoklu rol performansı zorunluluğu, birçok insanı tükenmişliğe itiyor. Özellikle kadınlardan beklenen anne, eş, çalışan ve ev kadını rollerini aynı anda mükemmel şekilde yerine getirme baskısı, sonunda bu rollerden sessizce vazgeçmeye yol açıyor. Dijital çağın etkisi de göz ardı edilemez. Sosyal medyada gördüğümüz "mükemmel" yaşamlar ile kendi gerçeklerimiz arasındaki uçurum, birçok kişiyi motivasyonsuzluğa itiyor. Pandemi sonrası ise insanların önceliklerini gözden geçirmesi, iş-yaşam dengesinin önemini kavraması bu süreci hızlandırdı. İnsanlar artık "her şeyi yapmaya çalışmak" yerine "bazı şeylerden vazgeçmeyi" tercih ediyor.
Sessiz vazgeçiş, aslında tükenmişlikten korunma yöntemi olarak kullanılıyor. Kişi, hayal kırıklığı yaşamamak için beklentilerini düşürüyor ve çok az eforla "başarısız olmama" güvenliğini seçiyor. Bu, her şeyi mükemmel yapmaya çalışıp başarısız olmaktansa, hiçbir şeyi tam yapmayıp "istersem yapabilirim" düşüncesini korumaya yönelik bir kontrol illüzyonu. Tükenmişlik sendromu yaşayan kişilerin sorunlarının en temelinde başkalarının ihtiyaçlarını ve isteklerini mükemmel şekilde karşılamaya çalışırken kendi ihtiyaçlarını ise görmezden gelmeleri durumu yer alır. Sessiz vazgeçiş, bu duruma karşı bir savunma mekanizması olarak gelişiyor. İnsanlar sürekli verme zorunda hissettikleri enerjiyi geri çekiyor ve kendilerini koruma altına alıyor.
Z kuşağının temel sorusu "Neden çok çalışayım ki?" oluyor. Ailelerinin çok çalıştığını ama yaşam standartlarını yükseltemediğini gören genç nesil, aynı hataları tekrarlamamaya karar vererek yüksek performans beklentilerinden vazgeçiyor. Yıllarca yüksek performans göstermiş ama beklediği karşılığı görmemiş orta yaşlı bireyler de enerji seviyelerini düşürüyor ve bazı sorumluluklardan sessizce uzaklaşıyor. Her grupta benzer bir "yeterince iyi" anlayışı hakimiyet kuruyor. Mükemmeliyetçilikten vazgeçmek, sürekli rekabet halinde olmaktan uzaklaşmak, herkesin memnuniyetini sağlamaya çalışmaktan el çekmek bu sürecin ana dinamikleri. SAĞLIKLI DENGE SORUNUBu durumun çözümü ise ne tamamen kabullenip edilgenleşmek ne de tamamen reddedip tükenmişliğe girmek. Öncelik seçim yapma becerisi geliştirmek, hangi alanlarda enerji harcayacağımızı bilinçli olarak seçmek önemli. Gerçekçi hedefler koymak, mükemmel olmak zorunda olmadığımızı kabul etmek, sınır koyma becerisini geliştirmek ve destek aramak kilit noktalar. Toplumsal düzeyde de beklenti yönetimi yapılması, çeşitliliğin kabulü, herkesin aynı hızda ilerlemek zorunda olmadığının anlaşılması, süreç odaklı yaklaşımların benimsenmesi gerekiyor. Sistemsel olarak da rekabetten çok iş birliğini destekleyen eğitim sistemi, sürdürülebilir performans beklentileri olan iş kültürü, bireyi destekleyen toplumsal politikalar şart.
Sessiz vazgeçiş, modern yaşamın getirdiği aşırı yüklere karşı bilinçsiz bir direniş olabilir. Gerçek mutluluk ne sürekli maksimum performansta ne de tamamen edigenlikle gelir. Dengede, kendi ritminizi bulmanızda ve yaşamınızın farklı alanlarında bilinçli tercihler yapmanızda saklı. Belki de sessiz vazgeçiş, "yeterli" olmanın da bir değer olduğunu hatırlatıyor ve modern yaşamın tempolu akışına karşı doğal bir dengeleme mekanizması sunuyor. Tükenerek vazgeçmenin çözümü, insanların kendi sınırlarını tanıma ve onları koruma becerisi geliştirmeleri olarak da görülebilir. Önemli olan, hangi alanlardan vazgeçeceğimizi bilinçli olarak seçmek ve bu seçim, yaşam kalitemizi artıracak şekilde yönetmek.


Haber Kaynağı